
Her sonbahar sararıp dökülen yapraklar beni hüzünlendirir, soğuk esmeye başlayan rüzgarla iki büklüm olur, yağmurun yağışıyla hafifler, bulutlu havalarda ışıklara ve mumlara sarılırım. Sessiz sokaklar, hafif rüzgarlar, yavaşça yağan yağmur.. Pencere önünde içilen bir kahve, okunan bir kitap. Sonbaharla birlikte eve, odama ve içime kapanmaya başlarım. Doğanın yapraklarını dökmesi gibi, ben de bu dönemde bazı şeyleri bırakma isteği duyarım. Bana iyi gelmeyen, hayatıma hizmet etmeyen ve yük olan pek çok şeyi. İlk olarak biriktirdiğim duygulardan başlıyorum işe. Yaşadıklarımın bende bıraktığı izlerden. Korkular, yorgunluklar, tükenmişlik hissi.
Uzun süre geçmişle mücadele ettim. Birçok neden aradım ve buldum. Çoğunu iyileştirdim, bazılarıysa beni daha da acıttı. Anıları bırakıp unutmak mümkün değilse bile, beni yoran, sırtımda bir yük gibi taşıdığım korkularımı ve duygularımı bırakıyorum. Artık kimseye kırgın olmak istemiyorum. Kimseden nefret etmek de. Güvenmekten korkmak istemiyorum. Defalarca denesem de güvenmeyi, güzeli aramayı, yanlış insanları bırakabilmeyi öğrenmek istiyorum. Konuşamadığım insanla anlaşılmak için çabalamayı bırakıyorum. Kendi düşüncelerini ve doğrularını dayatan insanlardan uzaklaşmayı seçiyorum. Bırakmak istediğim yanımı ateşe verip, onun yerine yeni ve güzel olanı koymak istiyorum. Tıpkı küllerinden yeniden doğan Anka kuşu gibi.
Anka Kuşu (Phoenix), Yunan mitolojisinde kendini yakarak ölen ve küllerinden yeniden doğan efsanevi bir kuştur. Efsaneye göre, Anka Kuşu uzun bir ömür sürer ve ömrünün sonunda aromatik dallar ve reçinelerden bir yuva yapar. Bu yuvayı ateşe verir ve alevlerin içinde yanar. Ancak bu yanış onun sonu değil, aksine yeni bir başlangıcıdır.
Anka Kuşu’nun efsanesi, yalnızca fiziksel bir yeniden doğuşu değil, aynı zamanda manevi ya da içsel bir dönüşümü de temsil eder. İnsanlar bu hikayeyi, hayattaki zorluklarla karşılaştıklarında güç ve umut bulmanın bir simgesi olarak görürler. Anka Kuşu’nun küllerinden doğması, içsel değişim ve yenilenmenin mümkün olduğunu gösterir. Bu, insanın direncini ve kendini yeniden inşa etme kabiliyetini vurgular.
Peki, yeniden başlamak için bir çıkmazda mı olmak gerekir? Tükenmeyi mi beklemek lazım? Doğa her zaman yeniden başlar. Her sonbaharda dökülen yaprakların yerine, ilkbaharda yenileri gelir. Değişim, dönüşüm ve yenilenme, hayatın doğal bir parçasıdır. Zaman zaman durup, suyun berraklaşmasını beklemek gerek. Sonra yeniden yolunu bulup, coşkun bir nehir gibi akmalı. Yeniden durulmalı, yeniden akmalı. Yapraklarını döküp, baharda yeniden açmalı. Bazen yeniden başlamalı. Belki de şu an tam zamanı.

Yeniden doğuş , yeniden başlama mentalitesini her zaman şarkılarıma gerek kapak fotoğraflarıma yansıtırım bu mentalitenin insanın herhangi bir yolda ilerleyişinde büyük katkıları olduğunu düşünürüm. Bunun da en büyük sembolü olan anka kuşunu ele alıp yazdığınız bu blog çoğu insana ilham olucak düzeyde olduğunu düşünüyorum